6 Nisan 2016 Çarşamba

YO-YO ETKİSİ NEDİR? NEDEN BÜTÜN KİLOLAR GERİ ALINIR?



YO-YO ETKİSİ NEDİR? 
NEDEN BÜTÜN KİLOLAR GERİ ALINIR?

yoyo
yoyo

        Herhalde aramızda en zayıfımızdan, en kilolumuza kadar diyet denemeyen yoktur. Maalesef yeni yüzyılın getirmiş olduğu tüketim çılgınlığı evlerimizi nasıl doldurduysa, midelerimizde o şekilde doldurmaktadır. Beyin ve sindirim sisteminin kimyasının son yüzyıl beslenme düzenine adaptasyonu halen yapım aşamasındadır. Ve program kendini genellikle binlerce yıl içerisinde güncelleyebilmektedir. 

     Diyet döngüsü içerisinde onlarca yılını kilo verme ve sonrasında kendisini tekrar kilo almalarla tamamlayan mutsuzlukla devam eden devasa toplum kitleleri oluşmuştur. Kendilerini senelerce yüksek kalorili gıda ve içeceklere adapte olan metabolizmalar; ağır diyet ve egzersiz çukurlarına düşmektedir. Düşük kalorili diyet ve yüksek tempolu egzersizlerden çıkan metabolizmalarda dengesizleşen hormonal problemlerden dolayı maalesef tekrar verdiği kiloları almaktadırlar.

  Esas olarak en basit sebep insan genlerinin halen kıtlık gibi acımasız doğa afetlerine koruma programı geliştirmiş olmasıdır. Yaptığınız her acımasız diyet metabolizmada sizin anlayacağınız gibi bunu ben sağlık için yapıyorum değilde; daha çok eyvah ciddi kıtlık var alarmını vermektedir.

   Kıtlık belirtisi gösteren beslenme diyetleri metabolizma hızını yavaşlatmaktadır. Uzun süreli yemek yememe alışkanlıkları aynı şekilde kıtlık belirtisi olarak algılanır. Diyet ile beraber yapılan ciddi egzersizler de daha çok vahşi hayatta yaşam mücadelesini hatırlatmaktadır. Sürekli aç olan ve sürekli avlamak ve besin aramak için gezinen insan metabolizması kilo verse bile maalesef istemediğimiz diyet tuzaklarına çok kolay takılmaktadırlar. Metabolizma artık sinsice davranıp ben kıtlıklardan korunmak için her bulduğum gıdayı tekrar depolamalıyım ve korunmalıyım mantığı ile çalışır. 

     Mantık çok basittir. En sık zorunlu sebeplerle göç eden, sürgün edilen toplumlarda görülen;  her şeyi kaybettikten sonra görülen biriktirme ve tutumlu olma politikasıdır. Aynı tutumluluk genleri genlerimiz çok derin harflerle kazınmış olup bizi doğal afet süreçlerinde hayatta tutan esaslarımızdır. Gen yapımızı değiştiremeyeceğimize göre beslenme tertiplerimiz şok edici diyetlerden çok annelerimiz mutfağında doğal ve dengeli bir şekilde kurmamız yapabileceğimiz en önemli yatırımdır.

   Doğal ve dengeli beslenmenin özünde genetik hatıralarımızın yeniden canlanması mecburdur. Sanayi toplumunda gelişen yeni beslenme hataları bizi genç yaşta metabolizma hastası yapmaktadır.

1 Nisan 2016 Cuma

SON YÜZYILIN BESLENME FIRTINASI VE İNSÜLİNİN DİRENCİ



       
new stoneage
new stoneage



          İnsan tabiatının tüm fizyoloji ve mekaniklerinin; son yüzyılda acımasızca yıpranması ile karşı karşıyayız. 
        
      Onbinlerce yılda oluşan beslenme alışkanlıkları son 100 yıl içerisinde fırtına gibi değişmektedir. Protein ağırlıklı beslenen toplum yapısı, karbonhidrat ağırlıklı beslenen toplum yapısına dönüşmüştür. Avcılık ve son 10.000 seneden beri tarım ağırlıklı beslenme maalesef kendini kolay hazırlanan,  yüksek kalorili kolay gıdalara bırakmıştır. 

        Amerika kıtasının keşfi ile beraber insanoğlu mısır ve patates ile tanışmıştır. Bugün hazır gıdaların içinde bulunan mısır bitkisi kaynaklı glukoz şurubu kilo almamızın ve çabuk acıkmamızın en büyük sebebidir. Daha 1000 sene önce besin için avlanan, tarım için çapa yapan , ekin eken , harmanlayan, süt sağan ve bu sebeple egzersiz yapan atalarımız kaybolmuştur.  Meyvayı dalından koparıp yiyen ve buldukça yiyen toplum yok olmuştur. 

   Atalarımızın yerine kocaman kalori bombaları taşıyan organiklikten uzak öğünler sıkıştırılmış ve ömür boyu diyet yapmaya mahkum toplumlar kazanılmıştır. Metabolizmamızda yüksek kalori bombalarına yüksek insülin cevapları vermekte olup sonuçta her birimizin nur topu gibi insülin dirençleri oluşmaktadır. Hücre duvarında oluşan insülin direnci maalesef insülinimizi sağlıklı bir şekilde kullanımını azaltmakta olup her geçen gün daha yüksek insülin salgılanmasına sebep olmaktadır. Artık bütün koşullar bizi artık enerji ambarlarına çevrilmiş, ağırlaşmış ve hantallaşmış varlıklara çevirmektedir. Bütün toplumların vücut kitle indeksleri artmış ve zafer halen Amerika Birleşik Devletleri’nin elindedir.

         Artık hayatımıza insülin direnci, metabolik sendrom, diyabet , hipertansiyon ve obezite gibi iyice günlük hayatımıza yerleşmiş terimler girmiştir. Her bir bireyin maalesef 30’lu yaşlardan sonra başlayan metabolik sağlık problemleri ile karşı karşıyayız. Hatta artık çocuklarımız bile obezdir. İnsanlar acımasızca diyet ve egzersiz döngülerinde sıkışmaktadır. Maalesef yanlış yapılan diyetler YOYO etkisiyle geri dönmekte ve metabolizma daha derin uçurumlara sürüklenmektedir.


           

    Bize yanlış beslenmeyi öğreten kimdir?

KENDİMİZ
YAKIN ATALARIMIZ
UZAK ATALARIMIZ
SANAYİ TOPLUMU
EKONOMİK SEBEPLER
ZAMAN FAKİRLİĞİ
STRESS VE DEPRESYON
MEDYA... 


  Cevap bütün şıklarda saklıdır. 
Aydınlanmak için karanlığı tanımak gerekir.